Isparta halıcılığının ''altın çağı'' işte böyle kapandı
-Yok oluşa götüren süreç
SDÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Genç: ''1900'lü yıllarda el halıcılığında ''bir Dünya markası'' olan Isparta teknoloji odaklı dönüşüm sağlayıp makine halıcılığına geçiş yapamadı; Gaziantep'in gerisinde kaldı. Bu Isparta için ekonomik ve kültürel yıkım getirdi. Koyun besleyenden yünü tarayan ve eğirene; ipi boyayandan halıyı dokuyana kadar yüz binlerce insanı kapsayan geniş bir üretim zincirini kırdı.''
-Türkiye'nin ilk iplik fabrikaları Isparta'da kurulmuştu
''Başlangıçta Batılı anlayış Anadolu kadınlarının sanatsal üretimini takdir ediyordu. Ancak bir süre sonra ticari kaygılarla Anadolu kadınlarını sadece birer dokuma ustası olarak görmeye başladılar. Isparta ticari halıcılığın merkezi hâline geldi. Hatta Türkiye'nin ilk iplik fabrikaları Isparta'da kuruldu. Ancak çöküş işte burada başladı. Kökboyama diye kimyasal boyalı ürünler değerinin çok üzerinde satılmaya başlandı. Gümrüklerde iade edilen ürünler patladı. Teknoloji odaklı dönüşüm de sağlanamadı.''
-20'nci yüzyılda ''bir Dünya markası'' olan Isparta el halısı işte böyle yok oluşa sürüklendi
Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) Geleneksel Türk Sanatları Bölümü; Halı, Kilim ve Geleneksel Kumaş Desenleri Anasanat Dalı (AD) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Genç, Isparta el halısını yok oluşa sürükleyen hataları maddeler hâlinde anlattı:
1- Sanatçı kadınlar bakışı değişti; ticari dokuma ustalarına dönüştü
20'nci yüzyılın başlarında Isparta halısı İngiltere odaklı yurtdışına ihraç ediliyordu. Batı Anadolu kadınlarına sanatçı olarak bakıyordu. Zaman içinde bu bakış açısı ticari kaygılarla sadece birer dokuma ustasına dönüştürüldü. Isparta bu ticari halıcılığın en önemli merkezi hâline getirildi. Hatta Türkiye'nin ilk iplik fabrikaları ilk burada kuruldu. Ancak yanlış pazarlama yöntemleri ortaya çıktı. Kökboyama diye kimyasal boyalı halılar gerçek değerinin çok üzerinde fiyatlandırıldı. Bu çok ciddi sorunlara yol açtı. Gümrüklerde iade edilen ürün sayısı arttı. Sektör büyük zarar gördü.
2- Halıcılığın yok oluşa sürüklenmesi tüm üretim zincirini etkiledi
Evlerde ve atölyelerde tezgâhların bir bir sökülmesi ile koyun besleyenden yünü tarayan ve eğirene; ipi boyayandan halıyı dokuyana kadar yüz binlerce insanı kapsayan geniş bir üretim zincirini etkiledi.
3- Teknoloji odaklı dönüşüm sağlanamadı, Gaziantep'in geresinde kalındı
Isparta ticari halıcılığın sembolü olmasına rağmen, makine halıcılığına dönüşümü sağlayamadı ve bu alanda Gaziantep'in gerisinde kaldı.
Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) Dekanı Prof. Dr. Mustafa Genç, Haftalık yayın yapan Göller Bölgesi Gazetesi'ne röportaj verdi.
Prof. Dr. Mustafa Genç, M. Dilek Demirkan imzasıyla yayımlanan Göller Bölgesi Gazetesi röportajında Isparta halıcılığını anlattı.
Göller Bölgesi Gazetesi 'nin dijital medya edisyonu olan https://www.gollerbolgesigazetesi.com/ adresli web sayfasında da yayımlanan röportaj şu şekilde:
Halının Ağıdı: Isparta Halıcılığının Kayıp Mirası
Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Genç, bir zamanlar ülke ekonomisinin en önemli ihracat kalemlerinden biri olan el halıcılığının nasıl yok olmaya yüz tuttuğunu dile getirdi. Genç, bu durumun sadece ekonomik bir gerileme değil, aynı zamanda kültürel ve insani bir kayıp olduğunu belirterek, ''Bir halı ağıt yakar, bir kilim çığlık atar, bir dokuma yerinde duramaz yeri geldiği zaman'' diyerek halıların manevi boyutuna dikkat çekti.
- Açgözlülüğümüz ve Hedonist Yapımız Halıcılığı Bitirdi
ISPARTA - Prof. Dr. Mustafa Genç, "Isparta halıcılığı bitti, halı dokuma kültürü ortadan kalktı" şeklindeki yaygın söylemin yalnızca Isparta'ya özgü bir durum olmadığını söyledi. Bu durumun altında yatan temel nedenin, insanın açgözlülüğü, doymayan ruhu ve hedonist yapısı olduğunu vurguladı. Bir zamanlar Isparta'dan günde onlarca, yüzlerce TIR dolusu dokumanın gittiğini ancak artık bu durumdan bahsedilemediğini ifade eden Genç, bütün bu süreçleri hazırlayanın, insanın kendi içsel değişimi olduğunu belirtti.
- Ticaret Hırsı Geleneksel Üretimin Önüne Geçti
Genç, 1980'lerde Türkiye'nin en önemli ihracat ürünlerinden olan el halılarının yerini, 2000'li yıllara gelindiğinde teknolojik ürünlerin aldığını söyledi. Bu dönemde "artık önemli olan el üretimleri değil, teknolojik ürünler üretip pazarlamasını gerçekleştirmemiz gerekiyor" anlayışının hâkim olduğunu ifade etti. Ekonomik açıdan doğru gibi görünen bu yaklaşımın, sadece belli şirketlere ve ailelere fayda sağladığını savunan Genç, halıcılığın ise koyun besleyenden yünü tarayan ve eğirene, ipi boyayandan halıyı dokuyana kadar yüz binlerce insanı kapsayan geniş bir üretim zinciri olduğunu kaydetti.
- Isparta Halıcılığının Altın Çağı ve Sonrası
Prof. Dr. Mustafa Genç, Isparta halıcılığının dünya pazarındaki altın çağını 20. yüzyılın başlarında, Şark Halı Kumpanyası ile başlattı. Bu dönemde Isparta, Uşak, Gördes, Kula, Milas gibi bölgelerde dokunan halıların İzmir limanından özellikle İngiltere'ye ihraç edildiğini anlattı. Genç, daha önce Anadolu kadınlarının sanatsal üretimini takdir eden batılı anlayışın, bu dönemden itibaren onları sadece birer dokuma ustası olarak görmeye başladığını ve kendi tasarımlarını göndererek ticari bir ürün elde etme anlayışına geçtiğini vurguladı. Isparta'nın bu ticari halıcılığın önemli bir merkezi hâline geldiğini, hatta Türkiye'nin ilk ip fabrikalarının burada kurulduğunu ifade etti.
Ancak sonrasında yanlış pazarlama yöntemlerinin ortaya çıktığını, kök boyalı olarak satılan kimyasal boyalı halıların gerçek değerinin çok üzerinde fiyatlandığını ve bu durumun zamanla ciddi sorunlara yol açtığını belirtti. Gümrüklerde iade edilen ürün sayısının arttığını ve bu durumun halıcılık sektörüne zarar verdiğini ifade etti.
-Değişen İnsan, Unutulan Miras
Genç, üretimin durmasının sadece ekonomik nedenlere bağlı olmadığını, insanın kendi yapısının değiştiğini belirtti. ''Oturup o tezgâhın başında çocuğunu okutan, halının parasıyla çocuğunu evlendiren, evini yaptıran anlayış artık elinde telefonla gezen, kulaklıkla dolaşan bir nesle dönüştüğü için bu insanların oturup da dokuma yapması zaten beklenemezdi'' dedi.
2000'li yıllarda ülkemizdeki işçilik ücretlerinin yüksek bulunması nedeniyle üreticilerin, Çin, Hindistan, Nepal ve Afganistan gibi ülkelere yöneldiğini söyledi. "Çin'de günde 1 dolara çalışan insanlar varken, ben neden Türkiye'de daha yüksek bir bedelle bunu dokutayım?" anlayışının yaygınlaştığını ifade etti. Bu süreçte Türkiye'deki dokuma kültürü unutulduğu için, insanlar metal tezgâhlarını hurda olarak sattı, ahşap tezgâhlarını sobalarında yaktı. Hatta Çin'de Hereke adında bir köy kurulup neredeyse Hereke halısının isim hakkının bile alınmaya çalışıldığını, ancak sonradan yapılan müdahalelerle bunun engellendiğini anlattı. Bugün Türkiye'de sadece üç dört bin kişinin dokuma yaptığını belirten Genç, Isparta'nın ticari halıcılığın sembolü olmasına rağmen, makine halıcılığına dönüşümü sağlayamadığını ve bu alanda Gaziantep'in gerisinde kaldığını vurguladı.
- Doğallıktan Yapaylığa ve Halının "Ağıt"ı
Genç, bir halının, bir kilimin sadece bir eşya olmadığını, yüzlerce yıl sonraya dahi bir mesaj taşıdığını söyledi. "Doğduğu zaman üzerine sarılan kundakla başlar çığlık atmaya... Çünkü bir insanın bedenini sarmıştır.
Sonra o çocuğun emeklemesiyle üzerinde dolaşmasıyla hayatının devamını sağladığını görmüştür ama en sonunda insanın bu dünyadaki varlığının son noktasında taputunun üzerinde gördüğünde etraftaki insanların çığlığı olmuştur " diyerek dokumanın insanın hayatındaki yerini anlattı. Halının bir masal anlattığını, bir ninni söylediğini ve yeri geldiğinde bir ağıt yaktığını ifade etti.
Son olarak, doğal ve yapay dokumalar arasındaki farka değindi. Doğal halıların dağların, yaylaların bir ürünü olduğunu belirterek, yapay hayatın içerisinde üretilen sentetik dokumaların ise Bolu Kartalkaya faciası gibi, yangınlarda bir bombaya dönüştüğünü ve canlara mal olduğunu söyledi. Genç, "İnsan yapay olduğunda ürettikleri de yapay oluyor" diyerek sentetikleşen, duygusuzlaşan insanın karşılığını, kendi ürettiği yapay dokumalarda gördüğünü ifade etti. "O yüzden o dokumaların sesini duyabilmek, o çığlıkları ancak siz onu hissettiğiniz zaman anlayabiliyorsunuz" diyerek sözlerini noktaladı.
-Röportaj yayın kaynağı:
Göller Bölgesi Gazetesi röportajı dijital yayın bağlantısı
-
-Soldan sağa: 1 Ticaret Odası görevlisi Abdullah, 2 Kulalı Kamil Oral, 3 Mehmet Bilginer, 4 Fehmi Aksu (Ticaret Odası Genel Sekreteri) 5 Ahmet Özbalcı, 6 Çolak Mehmet Gürkan, 7 Gumite Kamil Günata, 8 Molla Garipoğlu Mehmet Çimentepe. Bu fotoğrafı bize okuyan Mehmet Çimentepe oğlu merhum Nurettin Çimentepe (solda). Arkadaşı Mehmet Şibar ile birlikte (sağda) görülüyor. Nurettin Çimentepe, 2004'te vefat etti. (Kaynak: Tarih Araştırmacısı- Yazar Ömer Uyar)
1930'lu yıllarda ''Isparta El Halısı'' kalite denetimi ve mühür süzgecinden geçmeden ihraç edilmiyor; piyasaya sunulmuyordu
Isparta, ipek ve yün el halıcığında iki yüzyılı aşan bilgi birikimi ve tecrübeye sahipti. Isparta ve Türkiye'nin önemli ihraç ürünlerinden biriydi. Halı, kalite denetimi ve mühür süzgecinden geçirilmeden ihraç edilmiyor; iç piyasada satışa sunulmuyordu. 1930'lu yıllarda çekilen bu fotoğrafta Ticaret Odası yetkilileri ve uzmanlar gerekli denetimleri yaptıktan sonra standartları karşılayan halıları 'mühür' ile damgalıyorlardı.
-İzmir'de ''Isparta Pazarı'' kurulurdu; İstanbul'da önemli bir pazar oluşmuştu
Isparta, dokuma alanında Türkiye'nin önder kentlerinden biriydi. 1800'lü yıllardan itibaren ilmek ilmek örülen halı sanatı, Türkiye'nin en güçlü ihraç ürünlerinden biri hâline gelmişti.
İzmir Limanı'nda odak nokta ipek ve yün el dokuma halıları olan ''Isparta Pazarı'' kuruluyordu.
Türkiye'de ticaret ve sanayinin en yoğun yapıldığı İstanbul'da önemli bir pazar oluşmuştu.
-İngiltere ihracatta lojistik unsuru kolaylaştırmak için demiryolu ağı kurmuştu
İngiltere 20'inci yüzyılda Isparta'dan orman ve ağaç ürünleri ile el halısı ihracatı gerçekleştirmek için Eğirdir- İzmir arasında demiryolu inşa etmişti. Bu yatırım devreye girdiğinde Isparta merkezde demiryolu ağı henüz yoktu.
Şu ân dahi İngiltere Kraliyet Sarayı'nda Isparta'dan ihraç edilen özgün el dokuma halıları bulunuyor.
İplik, ipek ve yün dokuma halılarında iki yüzyılı aşan bilgi birikimi ve deneyime sahip olan Isparta'da 1900'lü yıllarda kalite standartlarına da büyük değer atfediliyordu.
İstanbul Ticaret Odası'ndan dahi önce kurulan Isparta Ticaret Odası, dokuma halıları için kalite standartları uyguluyordu.
1930'lu yıllarda çekilen bu fotoğrafta Isparta Ticaret Odası yetkilileri ve sektör temsilcileri el halılarına mühür basıyor.
-
Müftüzade Gülcü İsmail Efendi Isparta'da dokuma atölyesi de kurmuştu
Bulgaristan'ın Kızanlık Vadisi'nden bastonunun içinde getirdiği fideler ile Isparta'da gül çiçeği tarımını başlatan Müftüzade Gülcü İsmail Efendi Isparta'da dokuma atölyesi de kurmuştu.
Bu tarihi fotoğrafta Müftüzade Gülcü İsmail Efendi'nin (1840- 1915) dördüncü ve beşinci kuşak ailesi yer alıyor. Soldan ikinci kişi (çocuk olan) Müftüzade Gülcü İsmail Efendi'nin beşinci kuşak torunu Neşe Sayın Balbay. (Kaynak ve Fotoğraf: Tarih Araştırmacısı- Yazar Ömer Uyar)
-
Isparta'nın önder halı esnaf ve sanatkârları bir arada
''İnce Isparta Hasgül İpek ve Yün El Halısı…'' Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı genel şemsiyesi altındaki Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) tarafından ''Coğrafi İşaret'' verilen evrensel bir marka idi.
-İngiltere'de Kraliyet Sarayı'na Isparta el halısı gönderiliyordu
Bir İngiliz özel şirketi 1910'lu yıllarda ağaç ve orman ürünleri ile Isparta el halısını ihraç etmek gayesiyle Eğirdir- İzmir arasında demiryolu inşa etmişti. -1860 yılı sonrasında anılan İngiliz şirketi İzmir- Aydın arasında demiryolu hattını yapmıştı.-
El halısı önce demiryolu ile İzmir Limanı'na götürülüyordu. Oradan gemilerle Birleşik Krallık'a (İngiltere, İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda) ihraç ediliyordu. Isparta, Türkiye'de el halısına yön veren; ana borsa idi. Zira İzmir'de El Halısı Çarşısı kurulmuştu.
-Bu fotoğraf 1940'lı yılların sonunda çekildi
Fotoğraf çekimi tarihi 1940'lı yılların sonu. Mekân; Kaymakkapı Meydanı Sıra Mağazalar'daki Halıcılar Kooperatifi'ne ait dükkânın arka cephesi.
Hatıra fotoğrafında halıcılığın önderleri görülüyor:
-Oturanlar, soldan sağa:
1 Ali Laleli, 2 Osman Ayyıldız, 3 Halil Erçetin, 4 Ahmet Ayyıldız, 5 Mehmet Çimentepe, 6 Kim olduğu tespit edilemedi, 7 Tahsin Bilginer.
-İkinci sıra, soldan sağa:
1 Nuri Bardakçı, 2 Mehmet Gürkan, 3 Kim olduğu tespit edilemedi, 4 Hasan Günhan, 5 Kim olduğu tespit edilemedi, 6 Sinemacı Razi Önder, 7 Mehmet Bilginer, 8 Mustafa Atabakan, 9 Kamil Oral, 10 Hakkı Konur, 11 Kemal Işık, 12 Kamil Günata, 13 Mustafa Sabri Oral, 14 Mustafa Taşçıoğlu, 15 Mustafa Toka.
-Son sıra, soldan sağa:
1 Eyüp Tepe, 2 ve 3 Kim oldukları tespit edilemedi, 4 Osman Şenbaş, 5 Ahmet Özbalcı, 6 Mehmet Altıntarak, 7 Şevket Savlu, 8 Müslehittin Halıcı, 9 İsmail Görgülü, 10 ve 11 Kim oldukları tespit edilemedi, 12 Rifat Saygılı, 13 Emin Çakırkaya, 14 Kim olduğu tespit edilemedi, 15 Şükrü İçhan. (Kaynak ve Fotoğraf: Tarih Araştırmacısı- Yazar Ömer Uyar)